4 Kasım 2017 Cumartesi

Sağlamlık

Bir yapının en  görünür kısmı strüktürü ya da onu ayakta tutan sistemidir.Mimarlar ve mühendisler çok az malzemeyle iş yapan,yerçekimine  meydan okur görünen yapılar yapmaktan daha çok hoşlanır.Her an yıkılacakmış gibi görünen kırılgan bir strüktüre bakarken duyduğumuz gerilim,yapıyı taşıyan iskeletle gördüğümüz şey arasındaki yani fiziksel strüktür ile algısal strüktür arasındaki farklılığı sergiler.Bunlar aynı şey değildir çünkü bir sütun sırf bize güven vermek amacıyla strüktürel olarak gerekli olandan çok daha büyük yapılabilir.Sağlam bir yerçekimi fikriyle onun çevredeki nesneler üzerindeki etkilerini  görerek yetişiyoruz kol ve bacaklarımızı oynatmaya başladığımız ilk anda yerin çekimini yaşantılıyoruz.Dolayısıyla bilimsel olarak anlamadan çok önce hepimiz dayanıksız nesnelerin dünyanın merkezine doğru düşecekleri konusunda açık bir kavrayışa sahip oluyoruz.İşte bu durum mimari strüktürün özüdür.
Mimarlık algımızın bir  kuvvetlerin yapılarda nasıl ele alındığının empatik çözümlemesiyle uğraşmak zorundadır.
Strüktürün başlangıcı duvardır.Ama duvarlarla çevrili bir odada ışık ve görüş olmadığı için bu duvarın açılması gerekir.Bu açığın üzerindeki bloklar ya da tuğlalar yerçekimine karşı desteklenmelidir ve bu bir kiriş ya da kemer yardımıyla desteklenmelidir.Duvarı taşımak için yerleştirilen kirişe lento denir.Duvar lentolarla yer değiştirebilir.Kolon kiriş ya da dikme ve lento sistemi kalıcı maddelerle yapılan insan yapıları kadar eskidir.Kirişin kolon ucunun ötesine uzatılması konsol kiriş ile sonuçlanır.
Tüm kirişler yerçekiminin etkisindedir.Kirişler kendi ağırlıkları kadar hatta yük uygulandığında daha fazla bel verme eğilimindedir.Bu bir kirişin iki destek arasındaki üst kısmının sıkışıp tepe yüzeyi boyunca birlikte bastırıldığı alt kısmının ise gerildiği yani çekildiği anlamına gelir.Bir konsol kirişte ise durum tam tersine çevrilir.Konsol kirişte bu kuvvetler desteğin tam üzerinde en güçlü halindedir.Aslında konsolu olanaklı kılan destek üzerindeki kiriş malzemesinin sürekliliğidir.
Dikmelerin ve lentoların iki boyutlu düzlemsel sistemi üç boyutta yayılmış olarak tasarlanırsa sonuç bir çerçevedir.
Bir açıklığı geçmek için  bir seçenek bulunduğunu keşfederiz o da kemerdir.Lento gibi kemer de taştan yapılabilir ama kemer iki büyük üstünlüğe sahiptir.İlk olarak kemer bir çok küçük parçadan kıskı şeklinde kemer taşlarından oluşur.İkinci olarak fiziksel özellikleriyle kemer taş bir lentoya göre çok daha büyük açıklıkları geçebilir.Kemerin üstündeki duvar tarafından üretilen yerçekimi kuvvetleri kemer üzerine dağılır ve kemer taşlarında taşın aşağı yüzeyine kabaca dik olan diyagonal kuvvetlere dönüşür.En üst kemer taşı kilit taşıdır.
Kemerlerden inşa edilmiş kemerli bir strüktür strüktürel olarak düz bir düzlem içinde hareket eder ama eğer kemer mekanda ötelenirse meydana gelen şekil bir tonozdur.Beşik kemer durumunda meydana gelen tonoza tünel tonoz ya da beşiktonoz denir.Merkezi etrafında üç boyutta döndürülen bir kemer bir kubbe oluşturur;böylece beşik kemer yarım küre şeklinde bir kubbe oluşturur.Kubbe de Romalılar tarafından çok kullanılmıştır.Romalılar ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda  yapıların temel öğesi olduğunu kanıtlayan kafes kirişi kullandılar.Geleneksel kafes kirişi üçgen şekiller ya da hücreler şeklinde düzenlenmiş ahşaplardan yapılıyordu.Geometrik yapısı dolayısıyla üçgenin kenarlarından biri bükülmeden ya da bozulmadan şekli değiştirilemez.Bu nedenle üçgenleri birbirine ekleyerek görece hafif olmasına karşın oldukça sağlam figürler yapmak olanaklıdır.Ahşap kafes kirişler Roma yapılarında,çatı inşaatında çeşitli biçimlerde kullanılmış  ve bunlar ortaçağ boyunca özellikle de geniş ambarların çatılarında kullanılmaya devam etmiştir.Kafes kirişi de üç boyutta uzatılabilir ve uzay kafesine dönüşür.
Strüktür yeni bir çerçeve ya da kılıf yaratmaktan daha fazla bir şeydir.Seçilen malzemeler ve bir araya getiriliş biçimleri bir kültürün kendisine ve tarihle ilişkisine dair bakış açısının bir parçasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder